hala gelse hala severim onu 1 – ay konu çok dağılmış ama başlık çok hoş

Notlarımın arasında buldum bu cümleyi. “hala gelse hala severim onu” Sonra düşündüm. Acaba kimin için yazmıştım diye. Sonra vay be dedim kendi kendime neler olmuş hayatımda. Resmen her sene farklı bir insan oluyorum. 20 yaşına gireceğim, yaşlı değilim(altın yıllarıma giriyorum hatta) ve belki de hiçkimseye göre eskiye dönüp amma şey yaşamışım diyebilecek bir yaşta değilim. Neden mi?

Herkes benim yaşadığım hayatın bir parçasını zamanın birinde yaşamış olabilir. Ama muhtemelen ben hariç hiçkimse hepsini birden yaşamadı. Yaşamış olan var ise şu an toprağın alt kısmında çürüyor olması muhtemel. (gamze bunları okursa bana alay dolu bir cümleyle gelecek şu an bunu düşündüm ve acaba ona blogun linkini vermekte hata mı ettim dedim kendime, olsundu)

Neredeyse tüm şişko insanlar dünyadaki en büyük problemin fazladan kiloları olduğunu düşünür. Ben öyle düşünmüyorum. Bana göre fazladan kilolar aşılması o kadar korkunç olmayan bariyerler. Yani elbette kilo vermek sıkıntılı bir süreç (evet kilo veremiyorum spor salonunun yolunu unuttum neredeyse) ama eğer gerçekten bir insan kendini kilo vermeye adarsa ve çaba gösterirse kilo vermemesi için hiçbir neden yok. Eh, ben şu an buna çok fazla zaman ayırma lüksümün olmadığı bir dönemde olduğumu düşünüyorum. (Neredeyse herkes öyle düşünür, belki de bu durumda söylenebilecek en iyi şey “her zaman bir şeylerle meşgul olmaya devam edeceksin, hiçbir zaman spora ayıracak boş vaktin olmayacak. zaman ve çaba harca” olabilir)

Ömrü boyunca başarılı olmuş ve şu anda istediği üniversite ve/veya bölümde olan neredeyse tüm öğrenciler dünyadaki en korkunç şeyin başarısızlık olduğunu düşünür. Buna biraz katılıyorum. Ama başarı sadece akademi alanda yaptığınız çalışmanın sonucu değildir. Başarı hayatla ilgilidir. Akademik hayatta çılgınca başarılı olup da özel hayatınızda sıçıp batırabilirsiniz. (okullarda öğretilmeyen hayatta kalma skilllerinin neden okullarda öğretilmediğini anlamıyorum :d) Ama bunlar gereksiz cümleler muhtemelen başarısızlık korkusu için. Ben de şu sıralar götüm tutuşarak sınava çalışmaya çalışıyorum. Ocak ayındaki profu geçmek benim için önemli. Hayır bir an önce bölüme başlamak istediğim için değil, TÜBİTAK bursum kesilmekle karşı karşıya olduğu için. Şakası yok KYKdan daha fazla alıyordum. Hazırlığı eylülde geçemeyince donduruldu bursum doğal olarak. Ve eğer ocakta geçemezsem tamamen kesilecek. Eh, sizin de benim gibi bir deadlineınız yoksa o kadar da korkunç olmamalı. Sonuçta 4 senelik üniversiteyi 7 senede okumak gibi bir hakkımız vardı en son baktığımda. Evet iş hayatına bir an önce atılmak falan gerekli ama okurken de para kazanabilirsiniz ve eğlenebilirsiniz. Üniversite yılları bir daha gelmeyecek. Yani ne kadar üniversite okursanız okuyun bir daha asla 20li yaşların başında ve üniversitede olmayacaksınız. Tadını çıkarın. (dediğimi yapın yaptığımı yapmayın hazırlığı geçince gerçek ben ortaya çıkacak -umarım- ve umarım bu sefer milyon tane okul değiştirmeden mezun olabilecek)

Biyolojik aile dünyadaki en önemli şey değildir. Evet ilk defa evden atıldığımda çok kötü hissetmiştim, ama otobüse atlayıp zaten haftasonu için geldiğim evden tekrar yurda dönmem o kadar zor olmamıştı fiziksel olarak. Sonra bu evden atılmalar sıradan bir şey olunca daha az ağlamaya başlamıştım. Sonuçta beni evden atan insan teknik olarak o evde yaşamıyordu bile. Sanırım 5.den sonra “sen beni buradan kovamazsın ben senenin her günü burada yaşıyorum sen ise nadiren geliyorsun sen siktir git” demeye ve onu susturmaya başlamıştım. 7. evden atılışım ise final atılışımdı. Bu sefer netti. Anneme “ya o ya ben” demişti. Annem bunu bana söylediğinde cevabım ” o senin kocan, ömrünü onunla geçireceksin hala istiyorsan tabi, benim eşyalarımı anneannemin evine taşı” olmuştu. Ağlaşmıştık annemle. Merdivenlerde o telefon konuşmasını yapıp tekrar çalışma salonuna çıktığımda eşyalarımı toplayıp odama götürmüştüm. O günden sonra 10 ay falan ders yüzüne bakmadım sanırım. Ailemdeki herkesle iletişimim zayıfladı. Bir tek annem var. Evet Ayça ve Cey’le de çok iyiyiz ama bilmiyorum. Yani evet anne tarafımın çocuklarını + Dilara Öztürk’ün nadide çocuklarını + babaannemi + babam hakkında konuşmadığımız sürece ikiz amcalarımı seviyorum. Ama çoğu zaman sadece annem varmış gibi geliyor. Ayyy özetle, annemi sadece biyolojik ailem olarak görmüyorum. Anne benim için çok farklı bir kelime. Annem benim için çok özel bir insan. Herkesten çok. Bence bipolarlar hariç hiçkimse benden çok fazla hissedemez ve yoğunluktan dolayı hislerimi anlatmakta problem çekiyorum. Babamla 1 buçuk senedir görüşmüyoruz. İlk başta çok büyük zorluk çekiyordum ama hayatımda olmak istemeyen kimseyi zorla tutamayacağımı fark ettim. Geçti sonra. Biyolojik aileniz yanınızda olsun ya da olmasın, güçlü kalabilmeniz gerekiyor.

Neredeyse tüm kadınlar yalnız kalmaktan nefret ediyor. Ben etmiyorum. Burada yalnızlık sevgilisizlik anlamında. Sırf bunun yüzünden sevmediği, gelecek görmediği, uyuz olduğu, onlara yakışmayan insanlarla birliktelikleri oluyor bazen. Eh, ismi lazım değil benim için öyle bir ilişkiydi ve anladığım an(yalan olmasın anladığım andan aylar sonra) ayrıldık. Burada şu önemli: Gerçekten ne düşündüğünüz. Eğer eski sevgilinizi unutamadıysanız, rebound bulmak suç değil. Eğer 3 ay içinde ölecekseniz çocuklarınızın olduğunu hayal edemediğiniz biriyle sevgili olmak kötü değil. Eğer sağırsanız ama sağır olmadan önce ağız şapırdatanlardan nefret ediyor idiyseniz ağız şarırdatan biriyle beraber olmak sizi delirtmez. Eğer bir şirkette yöneticiyseniz ve kendinizden düşük gelir seviyesinde ve düşük akademik seviyede birisiyle arkadaşlarınızı tanıştırmak sizin için problem değilse sokağın karşısındaki restorandaki garsonla sevgili olmanız hata değil. (bu arada konuyla alakası yok ama en yakın arkadaşlarınıza anlatamayacağınız şeyler yaşadıysanız, yaşıyorsanız veya yaşamayı düşünüyorsanız BU BİR HATADIR, YAPMAYIN) Sizi her konuda mutlu eden bir insanla beraber olun. Sadece yalnız kalmamak için değil. Eh, kim bilir öyle bir şey yaparsanız doğru insan yanınızdan geçip gider.

Geçmişinize utanarak bakmayın. Evet hepimizin utandığı şeyler vardır geçmişle ilgili. Ama sürekli o anıları tekrar tekrar getirmeyin aklınıza. Nasıl mı? Sanırım bir filmde izlemiştim cevabı. O aklınıza sürekli gelmesini istemediğiniz olayı/kişiyi/herhangi bir şeyi alıyorsunuz, bir gece evire çevire tüm detaylarıyla her şeyiyle en ufak zerresine kadar düşünüyorsunuz. O acıyı, utancı, pişmanlıkları o gece bitiriyorsunuz. Ağır bir yöntem ama işe yarıyor. Denendi, onaylandı.

Yer ve ortam değişikliklerinden korkmayın ama gerekmedikçe yapmayın. En mütiş örneğiniz ben olabilirim. Anasınıfı(2,5 yıl), ilkokul(5 yıl), ortaokul(3 yıl), gittiğim 1. lise(1,5 yıl), gittiğim 2. lise(0,5yıl), gittiğim 3. lise(2 yıl), üniversite hazırlık(0,5 yıl), bakırköy ruh sağlığı ve akıl hastalıkları h koğuşu (2 hafta), devamında remediallık. Eğitim hayatım. Diğer yönden kilyostaki yurtta üst ranzamdaki kız(hemşerim) anasınıfından lise sona kadar aynı okulda idi ve şimdi muhtemelen bölümdedir. (çoğu yönden ona özenmişimdir hatta belki onla ilgili bölüm bile yazarım-çok iyi kızdır nefret etmeyip özendiğim nadir güzel-başarılı-iyi insanlardan birisi belki de) Kısacası yer değiştirmek sıklıkla hayatınızda çok olumsuz yer kaplıyor. Ve sanırım yazıyı burada bitirmekle hiç yayımlamamak arasında karar vermem gerekiyor. Amaan. Boşuna gecenin 4.54ünde klavyeye bakmıyorum.

Muhtemelen bu yazıya devam ederim o yüzden buna chapter 1 diyelim.

xoxo -gossip görl değil- görl yazarken normalini bilip gene de görl yazmayı tercih ediyorum-

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s