“Kafamız güzel ama nasıl güzel
O kadar güzel ki o kadar güzel
Anlatamam”
Eminim çoğunuz merak etmemişsinizdir ama ben her şeyi anlatmak istemiştim içeride. O yüzden buraya BRSHH H-16 koğuşunun günlük planını bırakıyorum.
6.00 Uyan
6.30’a kadar iğneler ve aç ilaçları
6.30 Kahvaltı
7.00 Tedavi
8.00 Sigara
9.00-11.00 arası visit
10.00 Sigara
11.00 Bahçe + ara öğün
12.00 Öğle yemeği
12.15 Sigara
12.20 Tedavi
13.45 Sigara
14.00-15.30 arası ziyaret saati
16.00 Sigara
17.00 Akşam yemeği
17.00- 19.00 arası telefon
18.00 Sigara
18.00- 19.00 arası duş
20.00 Sigara + tedavi
21.00 Ara öğün
21.15 Uyku
Burada yaşam çok net olarak dakikti. Dakikliği seven fakat uygulayamayan birisi olan ben için buna zorlanmam beni iyi hissettiriyordu bir miktar. Ama problem şu ki 9 saatlik uykumuz bize yetmiyordu. Koltuklara kıvrılıp uyuyorduk genelde.(tek kişilik koltuklar için de oturarak uyuma yeteneğimizi geliştirmiştik) Bir tek mutfaktaki sandalyeler ve masalar uyumak için kullanılmıyordu. Genelde en az 2 3 kişi ekt yüzünden veya benim gibi sadece bir YATAKTA uyuyabilmek için hemşirelere yalvarır, kötü olduğunu iddia eder ve inandırıcı olabilirlerse gözlem odasına giderdi.
(Hiç ektye girmedim ama insanlar üzerindeki etkilerini gördüm. Hoş değil. Özellikle benim için hiç hoş değildi çünkü bir anda kendimi onların yerine koyup bok gibi hissetmeye başlıyordum ama ilgiye değmeyen bir şeydi doktorlara göre.)
Ziyaret saatleri çok şenlikliydi ziyaretçi bekleyenler için. Diğerleri ise bir köşeye çekilir gelen aileleri görmezden gelmeye çalışırdı. Annem sadece yattığım ilk 3 gün ve çıktığım gün gelmişti ama annemin ahretliği Hayriye Teyze civarda oturuyordu. Kadın iki günde bir ziyarete gelmeye çalışırdı. İhtiyacımı sorar, dertleşirdi. Dondurma, çikolata falan getirirdi. Bir kere çıkmaya yüz tutup bozulan ojelerime üzülüyorum diye bana oje alıp gelmişti. Defretim bittiğinde de yeni defterimi alan oydu. Hatta yılbaşı yaklaşıyor diye bana çok tatlı pembe ve altın renklerinde bir çift yılbaşı çorabı almıştı. Şu an onu giyiyorum. O günlerden sonra, Hayriye Teyze ile sırdaş oldum. Bana yetişkin gibi davranmış ve kendi sorunlarını bile anlatmıştı. (Oğlu da çok tatlıydı- seneler önceki crushlarımdan biriydi ama kıvırcıklar bir anda bonus kafalarından vazgeçince kızlar üzülüyor beyler)
Visitler çok sıkıntılı geçerdi. Herkes umutla televizyon odasına doluşur sıraya girer oturtulurdu. Uzman doktor Özlem Hanım, arkasında bizimle ilgilenen doktorlar, psikologlar, hemşireler ve stayjerler topluca dururdu ve koltuklarda otura bizlere ayaktan bakıp sorular sorarlar, gelişmemizi izlerlerdi. Biraz üst-alt ilişkisine benzetirdim. Neden karşına oturtmuyorsun ama değil mi? Neden üstten bakmak zorundasın? Genelde salı ve perşembe günleri visitten hemen sonra belli olurdu kimlerin çıkacağı.
İki günde bir duşlar açılırdı genelde. Bazı insanlar zorla duşa sokulurdu. Bir keresinde yeni gelen bir kadının zorla soyulduğuna ve sırf saçını tarayamadıkları için kazıdıklarına şahit olmuştum. Çok asil bir hanfendiydi. Yaşlıydı ve çok sessiz konuşurdu. Saçını kesmelerine çok üzülmüştü. Yemek yememişti ilk birkaç gün. En sonunda hastabakıcılar pes edip gidince ben yedirtmiştim. Yemeklerini bitirmeyenleri tecrit edip bağlıyorlar diye. Yemişti sonra. O günlük. Ama yemeklere hiçbir zaman alışamamıştı. Kim olduğunu ve nereden geldiğini bilmiyorum ama çok asildi. Saçını kazıdıkları için pek temiz bir yerden gelmediğini tahmin ediyordum ama bana göre asildi işte. İşte o kadını ağlata ağlata banyo yaptırmışlardı. Korkunçtu. (ama duyduğuma göre Erenköyde daha korkunçmuş, herkesi soyup, sıraya dizip üzerlerine su fışkırtıyorlarmış) İnsan olup olmadığımızı çok kere sorguladım, evet.
Bahçe saatleri günün güzel saatleriydi. Zuhal ablanın dediği gibi “bana kek al poğaça al çay al hayatım” İç bahçeye çıkarırlardı bizi. Birkaç tane kamelya, bir tane kulübeden bozma kantin ve etkinlik merkezi vardı. Etkinlik merkezine sadece bir kere girip hemen çıkmıştım çünkü yaklaşık yarım saatimiz vardı ve ben bir sürü sigara içiyordum. Ama içeriği genelde sanat çalışmalarıydı. Resim çizer veya bir şeyler boyarlardı orada insanlar. Ben genelde çayımı -ve canım çekerse kekimi ve poğaçamı- alıp kamelyaya gider otururdum. Bazen kedi severdim. Bazen muhabbet ederdik. Can alıcı nokta şeydi, elimize çakmak vermiyorlardı bu sebeple sigaram sönerse tekrar çakmak bulmaya gitmem gerekirdi o yüzden sigaraları üst üste yakıyordum. “bir sigarayı diğeriyle yakmak” alışkanlığına burada başladım. Bir keresinde üst üste 5 tane içmiştim ve boğazımı az biraz hissediyordum. Garip günler.
Sanırım ekleyecek bir şey yok. Krokiyi eklemek isterdim araştırma yapmak isteyenler daha rahat bulsun diye ama belki sonra eklerim, geç oldu ve birkaç saat sonra uyanmam gerekiyor.