Kendimi bu sıralar sözele yönelmiş gibi hissediyorum. Belki de sadece ingilizce dersi alabildiğim için sayısal aklımdan çıkmıştır, veya kişiliğim bağırarak bana yol göstermeye çalışıyordur. Bilemiyorum.
İnsanlarla olan katlanılamaz anlaşmazlıklarıma katlanabilmeye başladım. Dünyayı mahvettiğimiz gerçeğini haberlerde tekrar tekrar fark ederken ağlamıyorum da artık-genelde. Ülkemin gidişatından ve bunu durdurmaya çalışmak için fikir üretmek istemiyorum artık, ve yapmıyorum da. Çünkü kimsenin benimle aynı şekilde düşüneceği yok. Ulaşamayacağım zaferleri kovalamaktan vazgeçiyorum.
Hala kibar davranıyorum iletişim kurmam gerektiğinde insanlarla. Ruhsuzlaşmış bir toplum olduğumuz düşüncesini sildim attım. Fark ettim ki dışarıda insanlar kendileri olmuyor. Ben de kendileri olmaya zorlayamam. Şişko gövdemin aksine narin bir yapım var, kolayca üzülüyordum eskiden. Şimdi zırhımın üstüne bir kat daha zırh geçirdim. İnsanların tepkilerini, hareketlerini siklemiyorum.
Cebimde param, kulağımda kulaklığım, defterim ve kalemim olduğu sürece hayat nereye sürüklerse gidebilirim. Birkaç saatliğine tabii. Evde aç bekletmeyi sevmiyorum Pamuk’u. Ne zaman döneceğimi bilmiyorum hiçbir zaman evden çıkarken, bu sebeple mama ve su kabı çıkarken hep dolu oluyor. Eninde sonunda eve döneceğim gerçeği beni dışarıda daha mutlu bir insan yapıyor.
Güvendeyim, bir evim var başımı sokacak, kirası her ne kadar bok gibi olsa da. Buzdolabımda genelde atıştıracak bir şeyler var. Annemlerle yaşarken kazandığım en önemli alışkanlık olarak evde gerektiğinde kullanabileceğim yedek şeylerim var; şampuan, bant, mutfak bezi, tuvalet kağıdı, ısıtıcı, mumlar, yedek çakmaklar, battaniyeler… Çayım var, kahvem var. Zor zamanlarda kullanabileceğim 2 araba torpidosu büyüklüğünde dolu bir ilaç kutum var. Yedek sigaram bile var. Her şeyi yeteri kadar param olduğunda alıp sonraya saklıyorum. Annem bu evi nasıl kurduğumu bilse gurur duyardı. Ama az para harcamadım tabi bunlar için. “house”tan “home”a geçebilmek benim için önemliydi, malum. Anlayışla karşılandım. Bir yere kadar.
Ne anlattığımı unuttum gene. Bugün annem tüm aylığımı fazlasıyla attı da, biraz para mevzusu kafamda dönüp duruyor. Normalde gıdım gıdım yalvartarak aldığım para istediğim banka hesabında istediğim miktarda duruyor. Kredi kartı borcumu ödedikten sonra azaldı, yarın biraz daha azalacak yaklaşık yarısı bitecek ama kalan yarısı geçinmeme yetmeli, umarım.
Kredi kartları çok saçma. Bankalarla ilgili bir şey puanımı yükseltmek için almıştım bir baktım beni içine çekti namussuz. Annemin bana çıkarttığı kredi kartını kendi elimle vermiştim al bu çok saçma diye oysa ki.
Yarın dönemin ilk dersini alacağım. Toplam 14 ders ve 2520 tl sonra profa gireceğim ve profu şoka sokup çıkacağım. Kendime ve hocama inanmak dışında yapabileceğim tek şey köpek gibi çalışmak. Gerginim biraz. Azıcık streesss iyidir.
İnsanlarla muhattap olmak zorunda olmamayı seviyorum. Yukarıdaki konu bunla bağlantılı bir şeydi sanırım. Dün uyurken düşündüm-evet uyurken düşündüm. Şimdi ben tek başına yaşayan ve sorumlulukları olan bir kadınım. At binmeye gider de düşüp bacağımı kırarsam ne olacak? Cevap o kadar tatmin ediciydi ki. Yemeksepeti, hepsiburada ve getir uygulamaları benim için her şeyi yapabilir. Online ders alabilirim. Hastaneye gittiğim zaman da kartonla sigara alırım ve her şey yoluna girer. Ve kuryeler hariç insanlarla muhattap olmama gerek kalmaz. Ayrıca evden çıkmamak için güzel bir bahane de bulmuş olurum. Böylece arkadaşlarla buluşup sosyalleşip para harcamama gerek kalmaz. Ayrıca ailem sürekli gel ziyaret et demez. En az 2 ay rahat.
Ama ya kafamı kırarsam?
Daha kırık bi kafayla yaşayabilir miyim?
Ata binmeyi çok özledim. Yakın zamanda bir kere de olsa gideceğim. Kilyosta saatine 140 lira istiyorlarmış. 2 sene önce saatlik DERSE 40 lira veriyordum len ben. Kimi kandırıyorsunuz diyeceğim onları da anlıyorum. Bi tane at çiftliğine gidip nolur parasız binmeme izin verin at boku temizlerim dersem ne yaparlar acaba?
Gittiğim her yerde, bar olsun restoran olsun tatlıcı olsun, oturup kalkıp ödedikten sonra direk numaramı bırakıyorum part time eleman lazım olursa arayın diye. O kadar alıştım ki birinin arkasından toplamayı. Simite gittiğimde hala kasaya giriyorum, boş çay bardaklarını falan topluyorum insanlar bakıyor bu kız napıyor diye. Formasız olmuyor ama ben sadece desteğe girdiğim zaman giymeme gerek kalmıyor. Evdeki formaları da hala geri götürmedim ama.. Çalışma isteğiyle yanıp kavruluyorum diyebilirim. İnsanın kendi parasını kazanması çok tatlıymış. Ve evet şu an garsonluktan daha kalifiye bir iş yapabileceğimi sanmıyorum. Ya da yaşam koçu.
Yaşam koçu. PDR falan. Bu aralar aklımda dönüp duruyor. İnsanlar bana sorunlarını anlatıyor ve ben mutlu oluyorum çözmeye çalışmaktan. Ne olurdu şöyle zengin birinin danışmanı olarak çalışsam. Suits’deki Donna da olabilirim. I’m Donna, I’m awesome!
Şöyle bakınca, insanlara psikoloji, ilaçlar, hukuk, meslekler, şehirler, ilişkiler ve daha birçok konuda yardımcı olabiliyorum. Bundan para kazanabilsem ne iyi olurdu.
Neredeyse herkesin düşündüğünü bildiğim şeyi düşünüyorum. Ben özelim.
Herkesin fark etmediği şey şu ki çoğu kişi özel zaten. Ama hepimiz eşsiziz. Genetik olarak eşsizliğimize çevreden etkiler etkilendiğinde kişiliğimiz falan oluşuyor. Ama maalesef çoğu insan kişiliğini yansıtabilecek durumda değil. Koşullar ne kadar elverişli olursa o kadar ifade edebiliyoruz kendimizi. Herkesin anlatacak bir hikayesi var. Belki biri eve gittiğinde o gün 5 koli patlıcan satabildiği için mutlu ve gururlu olarak gidecek, birisi de iki ülke arasında barış sağladığı için. Bir diğeri flörtü ona ciddi düşünüyorum dediği için mutlu olacak, başkası başka başka nedenlerle.
Hepimizin hikayesi özel.
Ama bu şu demek değil, hikayenizi anlatmasanız da olur demek değil asla. Önemli değil ne yaşadığın çünkü herkes özel şeyler yaşıyor demek değil.
Anlatabilmek de yetenek ve cesaret ister. Bu yüzden yazarlar mütiştir. (müthiş değil mütiş, çünkü ben öyle yazmayı ve öyle söylemeyi seviyorum)
Bu yüzden, yazabildiğim için, ben de özelim, diğerlerinden daha çok.
İçindekileri dışarı vuran insan sanat yapmış diyebilir miyiz? Bence diyebiliriz. Kalitesi hakkında tartışılabilir. Meh, ben kaliteli olduğumu iddia edebilirim. Günün birinde bir şeyler bastırmaya karar verirsem de ileride klasiklere gireceğini düşünebiliyorum. Çok satanlara değil, klasiklere. İkisi çok ayrı şeyler. Kötülemek gibi olmasın ama 4N1K gibi bir kitap bile çoksatanlara girdi. (wattpadden okumuştum zamanında, eğlenceliydi ama çoksatan değildi bence)
Gene konuyu sürükledim de sürükledim nereye vardım anlamıyorum. Evet bu konuyu dağıtmamak konusunu çok takıyorum bu sıralar çünküsü bende kalsın sanırım.
Ben yazmayı delirmeme sanatı olarak kullanıyorum. Yazdıkça rahatlıyorum bir nebze. Üstüne bir de gerçekten ilgilendiğim bir konuysa tadından yenmez. Bu sebeple böyleyken böyle.
Ben gidip edebi bi şekilde kitap okuma köşemde biraz kitap okuyup sonra uyumaya çalışayım. Yarın sabahın köründe olmasa da uyanıp derse gitmem lazım. İlk günden geç kalırsam Hasan Gazi Hoca beni linç edebilir. Baya ciddiydi.
İyi geceler vs günaydın ey wordpress ❤
Herkesin özel olduğunu varsayacak olursak o zaman herkesin şahsi “özel”liği sıradanlıkta eşitlenir. Bu yüzden hemen herkes sıradandır. Yeteri kadar sevilmemiş insanların kendini sevebilmeleri için, muhtemelen psikologların kaidelerinden uydurduğu ve insana atfettiği bir acayip belirsiz sıfat bu: “Özel”lik. 🙂 Genetik olarak hiçbir şekilde mükemmel değiliz. Bkz sendromlar, poligenik, kromozomal hastalıklar falan falan… Her şey bizi hasta edebilecek güçte. Doğaya adapte bile sayılmayız. Kafamız bir kedininki kadar/gibi çalışsaydı kainatın en embesil yaratıkları olacaktık. :))
Ben bu “meh” ünlemini nereden hatırlıyorum? Dersim, Elazığ… :))
BeğenLiked by 1 kişi
Bence buna senin için mantıklı ve yeterli bir cevap veremeyeceğim. Bir bilim insanı aday adayı olarak genetik olarak mükemmel olmadığımızın farkındayım ama bir birey olarak hissettiklerimi bir araya getirdiğimde mükemmel olduğumuz sonucunu çıkarıyorum. Şu an tarih boyunca olmadığımız kadar gelişmiş vücutlarız ve bu gelişme devam ederse-dünyanın sonu falan gelmezse- hiçbir zaman bu kadar ilkel olmayacağız.
Psikologların bize inandırmaya çalıştığı şey bu olabilir, ama bence ben onların sözüne inanacak kadar saf değil(d)im hiçbir zaman. Bazı insanların diğerlerinden daha farklı olduğunu biliyorum, birçok yönden. Ve bazı insanların farklılıklarını ortaya çıkarmadıklarını da görüyorum. Sırf şahit olduğum olayları ve tanıdığım kişileri düşünürsem bile özellik diye bir kavram olduğuna inanıyorum ama sıradan da aynı şekilde.
Eğer her insan özel olmasaydı hiçbir gelişme olmazdı dünyada.
Her şey için şükretmeliyiz biliyor musun? Mesela ben kulaklığımı takıp müzik dinlediğimde her seferinde o dinleyemedigim zamanları hatırlayıp şükrederim. Yürümekten yorulduğumda acıdan yürüyemediğim zamanı gözümün önüne getirip onun için mutlu olurum. Zeka gerektiren bir şey başardığımda aklımı kullanmaktan aciz olmadığımı fark edip ne kadar da güzel düşünüyorum derim. Çok mu saçma? Bazılarına göre. Ama farkında olarak yaşadığım ve yaptığım her şeyden dolayı kendimi ve yaratıcıyı (şu an inanıyorum ama yarın ne düşüneceğim hiçbir fikrim yok) mükemmel görürüm.
Doğaya adapte olmadığımız bence yanlış. Benim bi şekilde inandığım (okudum mu izledim mi duydum mu hatırlamıyorum) şey şu: Bilincimiz bi anda geldiği için besin zincirinde birden tepeye oturduk bu sebeple oldu bütün bu karmaşa.
Keşke embesil olsaydık şu an bilince ihtiyacımız var mıydı bilmiyorum.
Ve son olarak meh Elazığa ait bir şey olduğunu bilmiyordum ben has iç anadolu kızıyım 🙂 hoşuma gidiyor ama söylemesi onu
BeğenLiked by 1 kişi