Hastaneye dönmeyi arzuluyorum çoğu gün son zamanlarda. O kadar doğal ve olması gereken gibiydi ki orada kaldığım günler. İlaç saati, uyku saati, yemek, sigara saati.. Yeni insanların gelmesi, eskilerin bayram havasında uğurlanması, mani krizleri, hastabakıcıların altına işeyen hastaların peşinden koşturması, orada oturup etrafı izlemek, psikiyatr görüşmeye alsın diye kapısının önünde kuru yere oturmak, telefon saatleri, ağlamalar, kabuslar, destekçiler, sürekli birileriyle olmak.. Suna anne, Gül, Gözde, Zuhal abla, Alexandra, Keş, Sadiye ve Şaziye ablalar, Sevgi abla, Elif hemşire, yakışıklı stayjer çocuk.. Kendin gibi insanları bulmaktan ziyade halkı kucaklamak. Yazmak sürekli.
Bi sene sonra ise, hayatda ilk defa bu kadar kullanılmış hissettiren bi çocukla beraber oldum ve tekrar geçen sene bu zamanlara dönmüş gibi hissettim. Sadece biraz daha farkında durumun. Ve sadece kendisi için değil kedisi için de çabalaması gereken bir Elif var ortada. Hastaneye yatarsam Pamuk mahvolur. Ondan 4 gün bile ayrılsam napar bilmiyorum. Benden başka kimsesi yok, hoş benim de ondan başka kimsem yok ama o diğerlerinin yaninda benim gerilmediğim kadar geriliyor. Of konu gene kediye geldi. Ama nasıl özledim o huzuru anlatamam. Keske acele etmeseydim çıkmak için. Çok nadir keşkelerimden birisi. Keşke.
Ah be düşünen adam.